13 Aralık 2011 Salı

Annabel Lee

                                                                                                                               
Senelerce senelerce evveldi 
Bir deniz ülkesinde 
Yaşayan bir kız vardı bileceksiniz 

İsmi; Annabel Lee 


Hiçbir şey düşünmezdi sevilmekten 
Sevmekten başka beni 
O çocuk ben çocuk, memleketimiz 
O deniz ülkesiydi 
Sevdalı değil karasevdalıydık 
Ben ve Annabel Lee 
Göklerde uçan melekler 
Kıskanırlardı bizi 
Bir gün işte bu yüzden göze geldi 
O deniz ülkesinde 
Üşüdü bir rüzgarından bulutun 
Güzelim Annabel Lee 
Götürdüler el üstünde 
Koyup gittiler beni 
Mezarı oradadır şimdi 
O deniz ülkesinde 
Biz daha bahtiyardık meleklerden 
Onlar kıskanırdı bizi 
Evet! Bu yüzden "Şahidimdir herkes ve deniz ülkesi" 
Bir gece rüzgarından bulutun 
Üşüdü gitti Annabel Lee 
Sevdadan yana kim olursa olsun 
Yaşca başca ileri 
Geçemezlerdi bizi 
Ne yedi kat göklerdeki melekler 
Ne deniz dibi cinleri 
Hiç biri ayıramaz beni senden 
Güzelim Annabel Lee 
Ay gelir ışır, hayalin erişir 
Güzelim Annabel Lee 
Orda gecelerim uzanır beklerim 
Sevgilim sevgilim hayatım gelinim 
O azgın sahildeki 
Yattığın yerde seni...


9 Aralık 2011 Cuma

Unutmadık

Yarali bayramlar gecti
Mevsimler, butun anlamlariyla
Yuregin koyu yerinde birikenler
Kendi takvimleriyle gelip gectiler
Gelip gecti sehirler ve oluler
Unutmadik
Topraktan cobanyildizina degin
Hey yer
Her sey
Mumkundu
Nazim kadar coskulu
Aragon kadar asik
Lorca kadar yaraliydik
Unutmadik
Orada bir cografya yagmalaniyor
Orada gazetelerin ofset baskisi
Orada yeniden yaziyorlar 835 satir
Ve umudunu kaybetmeyen sehirler
Gokyuzunun karanlik kefeniyle orttuk
Yildizlarin delik desik ettigi oluleriz
Adsiz oluleriz
Adlari bir cografya ile yan yana yazilan
Govdelerinizi unutmadik, unutmadik hicbirinizi
Savaslar ve pazarlar cagiydi
Ayni silahlardi kullandigimiz
Ayni carsilar ayni kandi
Sevgiye ve kursuna acilmayan yureklerden gectik
Pusu yataklarindan, dagilmis bahcelerden
Viran tarihten
Uykulari cevik, namlularini ogullari gibi seven
Cocuklar gibi kusup
Kirda gelincikler gibi gulumseyen
Musademe cocuklarini gorduk
Gecip gidiyorlardi
Tarihin en uzun gecesinden
Pazarlarda ayni kan
Ayni paranin degis tokusunda
Karanlik carsilar
Ayni kanli tarih her defasinda
Bir biz kaldik bu kadar icindeyken hayatin
Olume yakin duran
Bir de on binlerin korosunda haykiran
Intifada intifada intifada
Iki guzelligimiz vardi bizim
Ufkumuzdan inen
Ve bir daha geri donmeyen iki guzelligimiz
Birini kursunlar, otekini ofset baskili resimler aldi
Otuz uc kursun sikildi her birimize
Kutuplar kadar uzak, baba ocagi kadar yakin
Dogunun gunduz ve gecelerinde
Otuz uc yildiz
Hala isigini gonderiyor bize
Birkac cakmaktasi cebimde gezdirdigim
Birkac karanfil
Yol icin ipek, uyku icin maya
Kalbiniz icin
Kara bir yemin gibi cirilciplak
Kelimeler getirdim
Kaybolmus yuzyillarin vataninda
Olumun erken takibe aldigi cocuklar
Daglarda degilim sizinle birlik
Yalnizca mataraniza su vermeye geldim
Nazim kadar coskulu
Aragon kadar asik
Lorca kadar yarali
Serap ile hakikat arasi
Cagin asamadigi ucurumlarda
Gider gelirim gider gelirim
Efsanelerin cesitlendigi yol agizlarindaki buyuk kamasma
Anda gizlenen zaman
Atesin avesta dili
Bitkiler, otlar, kokler
Daglanmis dil, narin rengi
On binlerin donustugu uguldarken
Dogunun yeni defteri
Topraktan cobanyildizina degin
Her yer her sey karanlik bir pusuda
Yazinin, tekerlegin, tarihin
Ilk cocuklarindan
Ey buyuk mezopotamya
Iki bin yillik gece
Don geri bak
Kardeslerim oluyor kalbimin dogusunda

Murathan MUNGAN 

Sen Benim Hiçbir Şeyimsin


        Sen benim hicbir seyimsin
       Yazdiklarimdan cok daha az
       Hic kimse misin bilmem ki nesin
       Luzumundan fazla beyaz
       Sen benim hicbir seyimsin
       Varligin yoklugun anlasilmaz
       Galiba eski liman uzerindesin
       Nasil karanligima bir yildiz olmak
       Dudaklarinla cama cizdigin
       En fazla sonbahar otellerinde
       Universiteli bir kiz uykusu bulmak
       Yalnizligi olduresiye cirkin
       Sabaha karsi olduresiye korkak
       Kulagi cabucak telefon zillerinde
       Sen benim hicbir seyimsin
       Hicbir sevismek yasamisligim
       Henuz bos bir roman sahifesinde
       Hic kimse misin bilmem ki nesin
       Ne cok cigliklarin silemedigi
       Zaten yok bir tren penceresinde
       Sen benim hicbir seyimsin
       Yabanci bir sarki gibi yarim
       Yagmurlu bir agac gibi islak
       Hic kimse misin bilmem ki nesin
       Uykumun arasinda cagirdigim
       Cocukluk sesinle aglayarak
       Sen benim hicbir seyimsin. 

         Attila İLHAN

27 Kasım 2011 Pazar

Özledim Seni



Özledim seni... 
Ayrılık yüreğimi uyuşturuyor karıncalandırıyor nicedir. 
Beynimi uyuşturuyor özlemin... 
Çok sık birlikte olmasak bile 
Benimle olduğunu bilmenin 
Bunca zamandır içimi ısıttığını 
Yeni yeni anlıyorum 
Yokluğun, 
Hatırladıkça yüreğime saplanan bir sızı olmaktan çıkıp 
Mütemediyen bir boşluğa 
Sabahları seni okşayarak başlamaları 
Akşamları her işi bir kenara koyup 
Seninle başbaşa konuşmaları özlüyorum; 
Oynaşmalarımızı, 
Yürüyüşlerimizi, 
Sevimli haşarılığını, 
Çocuksu küskünlüğünü... 
Nasıl da serttin başkalarına karşı 
Beni savunurken; 
Ve ne kadar yumuşak 
Bir çift kısık gözle kendini 
Ellerimin okşayışına bırakırken 
Gitmeni asla istemediğim halde 
Buna mecbur olduğunu görmek 
Ve sana bunları söylemeden 
''Git artık'' demek 
''Beni ne kadar çabuk unutursan, o kadar çabuk kavuşacaksın mutluluğa'' 
Demek sana ne de zor 
Seni görmemek ve belki yıllar sonra 
Karşılaştığımızda 
Bana bir yabancı gibi bakmanı istemek senden... 
Yeni bir sevdayı yasakladığım kalbime söz geçirmek... 


Can Yücel

Güneş Delisi


Akan suyu severim ben
Işıldayan karı severim
Bir yeşil yaprak,
Bir telli bocek,
Yeşeren tohum...
Güneş te görsem,
Sevinç doldurur içimi..
Bir günü,
Güzel bir günü
Güneşli bir günü
Hiçbirşeye değişmem
Onun için savaşı sevmem,
Onun için zulmü sevmem,
Onun için yalanı sevmem.
Bilirim yaşamaz güneşte
Bilirim yaşamaz yanyana aşkla
Ne haksızlık,
Ne korku,
Ne açlık..

Necati Cumalı

İzmir Yollarından Son Mektup





                                            Belki şimdi sana son
                                     Sözlerimi yazmadan
                                     Gözlerim kapanacak.
                                     Belki var daha beş, on
                                     Dakikalık bir zaman.
                                     Anne için yanacak
                                     Mektubum okunurken.
                                     Lakin ölümün eli
                                     Alnıma dokunurken,
                                     Beliren bir emeli
                                     Çok görme bana sakın.
                                     Ben Tanrıya en yakın
                                     Bir yola sapıyorum,
                                     Milletin uğrunda
                                     Türbemi yapıyorum.
                                     Düşündüm huzurunda
                                     Ebedi bir akşamın,
                                     Düşündüm ki babamın
                                     Dizi dibinde geçen
                                     Yirmi iki seneden
                                     Elimizde kalan ne?
                                     Sorarım sana anne:
                                     Mademki gün gelecek,
                                     Herkes aynı meleğin
                                     Önünde eğilecek,
                                     Niçin o güne değin
                                     Çan   sesleri duyayım.
                                     Bugün de bir yarın da,
                                     Bırakın uyuyayım
                                     İzmir kapılarında!
                                     Anne elveda artık,
                                     Şu iki, üç asırlık
                                     Gecenin gündüzünü
                                     Görmeden gidiyorum.
                                     Ne beis var diyorum,
                                     O günün seherinde
                                     Senin ince yüzünü
                                     Görüyor gibiyim ya.
                                     Ey genç gecelerinde
                                     Beşiğimi bekleyen!
                                     Ediyorum emanet
                                     Seni Anadoluya!
                                     Sütünden, emeğinden
                                     Ne verdinse helal et.
                                     Söyle Hacer'e o da:
                                     Hakkını helal etsin,
                                     Gönülcüğü dilerse
                                     Başkalarına gitsin...
                                     Ben ermeden murada
                                     Ecel kırdı kolumu;
                                     Artık beyhude yere
                                     Beklemesin yolumu.
                                     O ne anne, o güzel
                                     Gözlerinden akan ne?
                                     Geri dönemem diye
                                     Ağlıyormusun anne?..

                                     
                                    Kemalettin Kamuu

31 Ekim 2011 Pazartesi

Üvercinka





Böylece bir kere daha boynunlayız sayılı yerlerinden 
En uzun boynun bu senin dayanmaya ya da umudu kesmemeye 
Laleli'den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız 
Birden nasıl oluyor sen yüreğimi elliyorsun 
Ama nasıl oluyor sen yüreğimi eller ellemez 
Sevişmek bir kere daha yürürlüğe giriyor 
Bütün kara parçalarında 
Afrika dahil 

Aydınca düşünmeyi iyi biliyorsun eksik olma 
Yatakta yatmayı bildiğin kadar 
Sayın Tanrıya kalsa seninle yatmak günah daha neler 
Boşunaymış gibi bunca uzaması saçlarının 
Ben böyle canlı saç görmedim ömrümde 
Her telinin içinde ayrı bir kalp çarpıyor 
Bütün kara parçaları için 
Afrika dahil 

Senin bir havan var beni asıl saran o 
Onunla daha bir değere biniyor soluk almak 
Sabahları acıktığı için haklı 
Gününü kazanıp kurtardı diye güzel 
Bir çok çiçek adları gibi güzel 
En tanınmış kırmızılarla açan 
Bütün kara parçalarında 
Afrika dahil 

Birlikte mısralar düşürüyoruz ama iyi ama kötü 
Boynun diyorum boynunu benim kadar kimse değerlendiremez 
Bir mısra daha söylesek sanki her şey düzelecek 
İki adım daha atmıyoruz bizi tutuyorlar 
Böylece bizi bir kere daha tutup kurşuna diziyorlar 
Zaten bizi her gün sabahtan akşama kadar kurşuna diziyorlar 
Bütün kara parçalarında 
Afrika dahil 

Burda senin cesaretinden laf açmanın tam da sırası 
Kalabalık caddelerde hürlüğün şarkısına katılırkenki 
Padişah gibi cesaretti o alımlı değme kadında yok 
Aklıma kadeh tutuşların geliyor 
Çiçek Pasajı'nda akşam üstleri 
Asıl yoksulluk ondan sonra başlıyor 
Bütün kara parçalarında 
Afrika hariç değil 
Cemal Süreya

Bir Bahar Akşamı


Bir bahar akşamı rastladım size
Sevinçli bir telaş içindeydiniz
Derinden bakınca gözlerinize
Neden başınızı öne eğdiniz?

İçimde uyanan eski bir arzu
Dedi ki; yıllardır aradığın bu
Şimdi soruyorum büküp boynumu
Daha önceleri nerelerdeydiniz? 


 Fuat Edip Baksı

30 Ekim 2011 Pazar

Sevgi Duvarı









       Sen miydin o yalnizligim miydi yoksa
       Kor karanlikta acardik pasli gozlerimizi
       Dilimizde aksamdan kalma bir kufur
       Salonlar piyasalar sanat sevicileri
       Derdim gunum insan arasina cikarmakti seni
       Yakanda bir amonyak cicegi
       Yalnizligim benim sidikli kontesim
       Ne kadar rezil olursak o kadar iyi
       Kumkapi meyhanelerine dadandik
       Onumuzde Altinbas, Altin Zincir, fasulye pilakisi
       Ardimizda gorevliler, ekipler, Hizir Pasalar
       Sabahlari aciklarda bulurlardi lesimi
       Oyle sicakti ki copculerin elleri
       Copculerin elleriyle oksardim seni
       Yalnizligim benim supurge saclim
       Ne kadar kotu kokarsak o kadar iyi
       Baktim gokte bir kirmizi bir ucak
       Bol celik bol yildiz bol insan
       Bir gece Sevgi Duvarini astik
       Dustugum yer oyle acik secik ki
       Basucumda bi sen varsin bi de evren
       Saymiyorum olup olup dirilttiklerimi
       Yalnizligim benim cogul turkulerim
       Ne kadar yalansiz yasarsak o kadar iyi
      

          Can Yücel

29 Ekim 2011 Cumartesi

Hüzzam Beste


Şarkılar anlatırdı maceramızı
Şarkılarla güler ağlardık şarkılarla
Çiçekler denizler gök kıskanırdı
Bahçeler ayak sesimizden tanırdı
Düşerdik yollara kuşlar gibi baharla
Şimdi o günlerden yüreğinde iz var mı
"Anlat bana ey sevgili aşkın bu kadar mı"

Bizim de sevdiğimiz şarkılar vardı
Yeşil gecelerde dinlediğimiz
Dalgalar söylerdi, rüzgâr söylerdi
Sonra o şarkılar tükeniverdi
Sen dönmedin gittiğin ötelerden
"Beklerim her gün bu sahillerde mahzun böyle ben"

Bizi ağlatan şarkılar vardı
Gecelerin esmer dudaklarında
Bir yavru ceylan gibi uyurdun kollarımda
Aşkımızda her mevsim bahardı
Ben hâlâ yarım kalan sevdamızdayım
"Gittin artık seni ben nerde bulup yalvarayım"

Sonra sevdiğimiz şarkılar sustu
Sustu saçaklarda âşık kumrular
Unutuşun rüzgârı dolaştı bahçemizde
Düştü gül yüzlü çiçekler derde
Kararan ufkumuzdan çekilip gitti bahar
"Aşkın bana bir gizli elem oldu güzel yâr"

Mustafa İlhan  GEÇER

İstanbul'u Dinliyorum



İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı
Önce hafiften bir rüzgar esiyor;
Yavaş yavaş sallanıyor
Yapraklar, ağaçlarda;
Uzaklarda, çok uzaklarda,
Sucuların hiç durmayan çıngırakları
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
                    
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Kuşlar geçiyor, derken;
Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık.
Ağlar çekiliyor dalyanlarda;
Bir kadının suya değiyor ayakları;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
                    
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Serin serin Kapalıçarşı
Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa
Güvercin dolu avlular
Çekiç sesleri geliyor doklardan
Güzelim bahar rüzgarında ter kokuları;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
                    
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Başımda eski alemlerin sarhoşluğu
Loş kayıkhaneleriyle bir yalı;
Dinmiş lodosların uğultusu içinde
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
                    
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir yosma geçiyor kaldırımdan;
Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar.
Birşey düşüyor elinden yere;
Bir gül olmalı;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
                    
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir kuş çırpınıyor eteklerinde;
Alnın sıcak mı, değil mi, biliyorum;
Dudakların ıslak mı, değil mi, biliyorum;
Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından
Kalbinin vuruşundan anlıyorum;
İstanbul'u dinliyorum.
                    
                                 Orhan VELİ

Lavinia


Sana gitme demeyeceğim
Üşüyorsun ceketimi al
Günün en güzel saatleri bunlar
Yanımda kal

Sana gitme demeyeceğim
Gene de sen bilirsin
Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim
İncinirsin

Sana gitme demeyeceğim
Ama gitme Lavinia
Adını gizleyeceğim
Sen de bilme Lavinia

Özdemir ASAF

Kıyamadığım



Hey bir zaman bakıp bakıp
Seyrine doyamadığım!
Şimdi gurbette bırakıp
Sesini duyamadığım!

Evde kapanıp kaldın mı?
Seyrana çıkıp güldün mü?
Başkalarının oldun mu?
"Benimsin!" diyemediğim!

Akıtıp gözüm yaşını
Hatırlarım gülüşünü;
Kıvırcık saçlı başını
Göğsüme koyamadiğım!

Dik yamaçların selisin,
Sen benden daha delisin,
Şimdi kimlerin kulusun?
Başını eğemediğim!

Nasıl vurgunum bilirdin,
Niçin benden yüz çevirdin?
Kimlerin koynuna girdin?
Öpmeğe kıyamadığım!
Sabahattin ALİ

Mona Roza





I- AŞK VE ÇİLELER

Monna Rosa, siyah güller, ak güller;
Gülce'nin gülleri ve beyaz yatak.
Kanadı kırık kuş merhamet ister;
Ah, senin yüzünden kana batacak,
Monna Rosa, siyah güller, ak güller!

  *
Ulur aya karşı kirli çakallar,
Bakar ürkek ürkek tavşanlar dağa.
Monna Rosa, bugün bende bir hal var,
Yağmur iğri iğri düşer toprağa,
Ulur aya karşı kirli çakallar.

Zeytin ağacının karanlığıdır
Elindeki elma ile başlayan...
Bir yakut yüzükte aydınlanan sır,
Sıcak ve minnacık yüzündeki kan,
Zeytin ağacının karanlığıdır.

Zambaklar en ıssız yerlerde açar,
Ve vardır her vahşi çiçekte gurur.
Bir mumun ardında bekleyen rüzgâr,
Işıksız ruhumu sallar da durur,
Zambaklar en ıssız yerlerde açar.

Ellerin, ellerin ve parmakların
Bir nar çiçeğini eziyor gibi...
Ellerinden belli olur bir kadın.
Denizin dibinde geziyor gibi
Ellerin, ellerin ve parmakların.

Açma pencereni perdeleri çek:
Monna Rosa, seni görmemeliyim.
Bir bakışın ölmem için yetecek;
Anla Monna Rosa, ben öteliyim...
Açma pencereni, perdeleri çek.

Zaman çabuk çabuk geçiyor Monna;
Saat on ikidir söndü lâmbalar.
Uyu da turnalar gelsin rüyana,
Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar;
Zaman çabuk çabuk geçiyor Monna.

Akşamları gelir incir kuşları,
Konarlar bahçemin incirlerine;
Kiminin rengi ak, kiminin sarı.
Ah, beni vursalar bir kuş yerine!
Akşamları gelir incir kuşları...

Ki ben, Monna Rosa, bulurum seni
İncir kuşlarının bakışlarında.
Hayatla doldurur bu boş yelkeni
O mâsum bakışlar...Su kenarında
Ki ben, Monna Rosa, bulurum seni.

Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa:
Henüz dinlemedin benden türküler.
Benim aşkım uymaz öyle her saza,
En güzel şarkıyı bir kurşun söyler...
Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa.

Yağmurlardan sonra büyürmüş başak,
Meyvalar sabırla olgunlaşırmış.
Bir gün gözlerimin ta içine bak:
Anlarsın ölüler niçin yaşarmış,
Yağmurlardan sonra büyürmüş başak.

Artık inan bana muhacir kızı,
Dinle ve kabul et itirafımı.
Bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı
Alev alev sardı her tarafımı,
Artık inan bana muhacir kızı.

Altın bilezikler, o korkulu ten,
Cevap versin bu kanlı kuş tüyüne;
Bir tüy ki, can verir bir gülümsesen,
Bir tüy ki, kapalı geceye, güne;
Altın bilezikler, o korkulu ten!

  *

Monna Rosa, siyah güller, ak güller,
Gülce'nin gülleri ve beyaz yatak.
Kanadı kırık kuş merhamet ister;
Ah, senin yüzünden kana batacak,
Monna Rosa, siyah güller, ak güller!


II- ÖLÜM VE ÇERÇEVELER

Bir lâmba yanıyor, hafif ve sarı;
Garip bir yolculuk, tren ve Gülce.
Bir hançer bölüyor, ah, rüyaları:
Bir rüya, bir hançer, bir el; ve, ve, ve...

  *
Lâmbalar yanıyor, hafif ve sarı;
Gece kar yağacak sabaha kadar.
Toprakta et, kemik çıtırtıları...
Yarı ölüleri bir korku tutar
Değince bir taşa kafatasları.
-Ölüler ki yalnız tırnakları var,
Ve yalnız burkulmuş diz kapakları...-

  *
Bir lâmba yanıyor, hafif ve sarı,
Açıyor elini göğe bir kadın.
Uzuyor, uzuyor altın saçları
Uğrunda ölünen güzel kızların...

  *

Bir lâmba yanıyor, hafif ve sarı;
Esmer delikanlı, hatıra ve kan.
Yeşil gözlü kızın hıçkırıkları
Sızıyor bir kapı aralığından;
Lâmbalar yanıyor, hafif ve sarı.

  *

Lâmbalar yanıyor, hafif ve sarı;
Çocuklara açar mağaraları
Gün görmemiş kuşlar ve örümcekler.
İlân-ı aşk eden dil balıkları
Aşina suları çabuk terkeder...

Lâmbalar yanıyor, hafif ve sarı;
Bakıyor ateşe, küle böcekler.
Köpekler parçalar kanaryaları,
Mektupları bir boz ağaç kurdu yer.
Baykuşlar ötüyor harabelerde;
Yanıyor lâmbalar, hafif ve sarı.
Bir kaza kurşunu bulur her yerde
Süvarisiz şaha kalkan atları...
Bir ruhun ışığı vardır göklerde,
Lâmbalar yanıyor, hafif ve sarı;
Ötüyor baykuşlar harabelerde.

  *
Bir lâmba yanıyor, hafif ve sarı;
Titriyor yıldırım düşmüş gibi yer.
Bekledi arzuyla karanlıkları
Anneler, babalar, erkek kardeşler.
Ta içinde duyar ani bir ağrı,
Bir hüzün şarkısı tutturur gider
Anneler, babalar, erkek kardeşler.

Lâmbalar yanıyor, hafif ve sarı;
Her yatak dopdolu, bir yatak bomboş.
Bir neşe şarkısı tutturur gider
Birinci, ikinci, üçüncü sarhoş;
Kurşunlar sıkılır göklere doğru,
Serçe yavruları yuvada titrer.

Lâmbalar yanıyor, hafif ve sarı...

  *
Bir lâmba yanıyor, hafif ve sarı;
İnce yelkenleri alıyor yeller.
Titretir kalpleri ve bayrakları
Gemiden toprağa uzanan eller.
Lâmbalar yanıyor, hafif ve sarı,
Bir yosun köküne hasret kalacak
Gizli hazineler, su yılanları....

  *

İnce yelkenleri alıyor yeller;
Bir lâmba yanıyor, hafif ve sarı.
Beyaz pelerinli hür tayfaları
Kendine bağlıyor siyah kediler;
Titriyor gönüller ve kara bayrak,
Bir yosun köküne hasret kalacak
Gemiden toprağa uzanan eller.
Bir lâmba yanıyor, hafif ve sarı.

  *

Bir lâmba yanıyor, hafif ve sarı,
Garip bir yolculuk, tren ve Gülce.
Bölüyor bir hançer, ah, rüyaları:
Bir rüya, bir hançer, bir el; ve, ve, ve...


III- PİŞMANLIK VE ÇİLELER

Rüzgâr eser, yağmur yağar, tilkiler üşür;
Bir odun parçası aydınlatır ocağı.
Anne ateşin önünde perişan,
Anne ateşin içinde hür...
Rüzgâr eser, yağmur yağar, tilkiler üşür.

Yağmurlar sırtıyla sırtımın arasındadır;
Şarkılar dudaklarıyla dudaklarımın.
Bin parçaya böldü beni bir divane sır,
Sesi geliyor sesi günahkâr çocukların;
Şarkılar dudaklarıyla dudaklarımın arasındadır.

Gönüller yanarak kavuşacaktı;
Yüzdeki ıstırap, çile ocağı,
Onun bu ocakta yanan toprağı,
Bir gece rüyamda avuçlarımı yaktı;
Gönüller yanarak kavuşacaktı.

Benim gözlerim yeşildir, onun gözleri kara;
Ben günah kadar beyazım, o tövbe kadar kara.

  *

Annenin başı elleri arasında,
Parmağında aydınlık günlerden kalma yüzük.
Bir fotoğraf asılıdır duvarda:
Aynaya, geceye, maziye dönük;
Annenin başı elleri arasında,
Bir tüfeğin burnu havadadır,

Ateş almak üzredir, mermisiz.
Ben bir küçük kızım, ben bir deli kızım,
Siz beni ne anlarsınız siz!
Bir tüfek ateş almak üzredir, mermisiz...

Bir saman çöpüne tutunmuş kızların
Eteğini ben çektim.
Neyleyim göğsümü kara dağın sert rüzgârı doldurmuş,
Annemden ilk sütü Gülce'de içtim.
Ankara'ya, çatal kara bir zindandan gün vurmuş:
Az kalsın yerine ben ölecektim
Bir saman çöpüne tutunmuş kızların...

Kediler halıları parçalıyor,
Kırmızı bir ışık düşüyor yere.
Annenin dizinde derman yok,
Annenin kafası iki parçadır.
Hükmedemiyor insan ruhuna ateş,
Rüzgâr hükmedemiyor incecik perdelere;
Kediler halıları parçalıyor.

Ateşte sarı gül açan saksılar,
Kızarmış bir ekmek gibi duruyor;
Kulağıma garip sesler geliyor.
Kuş yumurtasından çıkan insanlar
Ahırda bir ata eğer vuruyor,
Kulağıma garip sesler geliyor.

Ben bir şarkı, ben bir tüyüm;
Ben Meryem'in yanağındaki tüyüm.
Beni bir azizin nefesi uçurur,
Kalbimde Allah'ın elleri durur.
Cici ayaklarım iplikle bağlı,
Ben onun sılası, kendimin gurbetiyim;
Ben bir azizin hasreti,
Ben Meryem'in yanağındaki tüyüm.

Benim gözlerim yeşildir, evet evet, onun gözleri kara;
Ben günah kadar beyazım, o tövbe kadar kara...

  *
Ocak sönüyor, ateş kül oluyor.
Annenin saçları beyaz,
Anne saçlarını yoluyor.
Ateşin içinde gül açar, servi büyür, ardıç büyür, çocuk büyür;
Ocak sönüyor, ateş kül oluyor,
Anne ruhunda ruhuma eğiliyor.

Yaralı kuş kanadını ısıtan
Bir güneş toprağı yarıp çıkacak.
Kadınlar sansa da yaşadığını,
Şarkısız kaldıkça yaşamayacak.
Kadınları şarkılar, geceler aydınlatır.
Kadınları şarkılar, akrepler aydınlatır.
Kadınları şarkılar, zehirler aydınlatır...

  *

Artık ben gideceğim, ata eğer vuruyorlar.
Hatırlarımı birer birer yakacağım.

Entarimi parça parça edip
Zehirli kirpilere bırakacağım.
Beyaz bir kayanın üstüne çıkıp
Göğsüme siyah bir gül takacağım.
Batan güne doğru kurşunlar sıkıp
Kendimi boşluğa bırakacağım.
Ayaklarımın altından geçiyor bir deniz...
Ben bir küçük kızım, ben bir deli kızım,
Siz beni ne anlarsınız siz!
Artık ben gideceğim atım kişniyor;
Bir bebek mum istiyor, bir ölü şarkı istiyor,
Ayaklarımın altından geçiyor bir deniz, bir deniz;
Beni onun gözleri çağırıyor, duramam duramam.

Benim gözlerim yeşildir, ah, onun gözleri kara;
Ben günah kadar beyazım, o tövbe kadar kara...

                                                   
Sezai  KARAKOÇ

Şemsiye


          tozlu bir şemsiye durur 
          çatı katındaki odanın 
          kuytu bir köşesinde 
          kumaşındaki eski yağmurların  
          hüzünlü kokusuyla 
          
          anımsar mısın bilmem 
          yağmurun bardaktan 
          boşanırcasına yağdığı o günü 
          hani şemsiyeyi iyice çekip başımıza  
          dudaklarımla hesaplamıştım 
          yüz ölçümünü 
          
          nicedir sokağa çıkarmıyorum
          şemsiyeyi 
          korkuyorum çünkü 
          kapısı açık kafesinden 
          uçan bir kanarya gibi 
          beni ikinci kez terk etmenden 
           
          yanıt alamayacağımı bilsem bile  
          yanına gidip  
          sorarım hergün şemsiyeye 
          altında elele 
          nasıl görünürdük diye
 
Sunay AKIN

Bekleyenler İçin



Bir ayak sesi duymayayım
Kapıya koşuyorum
Gelen sen misin diye
Bir sarı saç görmeyeyim
Yüreğim burkuluyor
Ağlamaklı oluyorum
Her şey bana seni hatırlatıyor
Gökyüzüne baksam
Gözlerinin binlercesini görürüm
Bir rüzgar değse yüzüme
Ellerini düşünmeden edemem
Yaktığım bütün sigaraların dumanları sana benzer
Tadı senden gelir
Yediğim yemişlerin
İçtiğim içkilerin
Ve içimdeki bu dayanılmaz sıkıntı
Bu emsalsiz hüzün
Seni beklediğim içindir

Resmine bakamaz oldum
Uykulardan korkuyorum artık
Utanıyorum odamdaki bütün eşyalardan
Şu sedir hala gelip oturmanı bekliyor
Şu ayna karşısında güzelliğini seyretmeni
Şu kadeh dudaklarına değebilmek için duruyor masada

Ve şu saat geldiğin anda
Durabilir sevincinden
Zaman çıldırabilir
Çünkü benim dünyamda
Ölümsüzlük, seni sevmek demektir.

Bir çocuk doğmayı bekler
Bir ağır hasta ölmeyi
Bitkiler yağmur ve güneşi bekler
Yalnız bir kadın sevilmeyi
Ve düşün ki bir adam
İçinde bütün bekleyenlerin korkusu ve ümidi
Seni bekler
Asılmayı bekleyen bir idam mahkumu gibi

Sen gelinceye kadar
Pencerem kapalı duracak
Rüzgar gelmesin diye
Artık perdeleri açmayacağım
Gün ışığı girmesin diye
Sonra kahrolacağım
Bu karanlıkta, bu derin yalnızlıkta
Ve günlerce gecelerce haykıracağım
Nerdesin diye, nerdesin diye

Bir gün bu kapıdan sen gireceksin
Biliyorum
Ergeç bu bekleyişin bir sonu gelecek
Yıllarca sonra
Öldüğüm gün bile gelsen
Bütün bu bekleyişlerimi ve öldüğümü unutup
Çocuklar gibi sevineceğim
Kalkıp sarılacağım ellerine
Uzun uzun ağlayacağım

Ümit Yaşar OĞUZCAN